Antik çağlarda Kaş’ın tam kalbinde yer aldığı Likya uygarlığı “Işık Ülkesi” olarak bilinirmiş. Yılın 300 gününü pırıl pırıl Akdeniz güneşinin altında geçiren bir coğrafya ve anaerkil bir uygarlık için ne kadar da uygun bir isim, değil mi? Likya, tarihi M.Ö. 3000 yıl öncesine dayanan en eski Akdeniz uygarlıklarından biridir. Troya Savaşı sırasında Troyalılarla müttefik olan Likyalıların Akdeniz ülkeleri ile de yoğun ticaret ilişkileri olduğu biliniyor. Kaş açıklarındaki Uluburun batığı olarak adlandırılan ve dalış meraklılarının önemli ziyaret noktalarından biri olan ticaret gemisinin tarihinin 3350 yıl öncesine dayandığını biliyor muydunuz?
M.Ö. 6. yy’da Perslerin Anadolu’yu işgali sırasında Likyalılar teslim olmak yerine kendilerini ve ailelerini ateşe vererek güçlerinin son noktasına kadar savaşmayı tercih etmişler. Böylelikle Likya sanatı Pers egemenliği boyunca da devam edebilmiş. M.Ö. 4. yy’da ise Büyük İskender’e karşı fazla bir direnç gösterememişler. Daha sonra Rodos ve Roma egemenliğine geçen bu antik uygarlık, M.Ö 2. yüzyılda bir ilki gerçekleştirmiş ve Likya’daki tüm kentler bir araya gelerek Likya Birliği adıyla bilinen bir federasyon kurmuşlar. Likya Birliği ekonomik ve kültürel anlamda önemli gelişmelere imza atmıştır.
M.S. 141 yılında çok büyük bir deprem ile yerle bir olan Likya Uygarlığı Roma İmparatorluğu’nun desteği ile yeniden inşa edilmiş. Ancak yaklaşık 100 yıl sonra ikinci büyük depremde aynı yardımı göstermeyen Roma İmparatorluğu’nun bölgedeki etkisi de giderek azalmaya başlamış. Roma egemenliği sonrası depremler ve 200 yıl süren veba salgınıyla anılan bu dönem Likyalılar için “Karanlık Dönem” olarak adlandırılıyor.
Likyalıların kimseye benzemeyen bir gelenekleri bulunduğunu Herodot’un yazılarından öğreniyoruz. O da babalarının yerine analarının adını kullanmalarıdır. Bir Likyalı’ya kim olduğunu sorun, size adını annesinin, anneannesinin, büyük anneannesinin ve daha büyük anneannesinin ismini söyleyerek cevap verir.
Kaş’ın yakın çevresinde, her ikisi de yaklaşık 45 dakika mesafede Xanthos ve Myra Antik kentleri bulunmaktadır. Buralara günübirlik geziler düzenleyerek Likya medeniyetinin izlerini sürebilirsiniz. Depremler sonucunda sular altında kalan Likya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Kekova batık kentini ve Simena antik kentini (Kaleköy) Kaş’tan her gün düzenlenen tekne turlarından birine katılarak görmeniz mümkün.
Kaş’ın merkezinde ise en önemli iki tarihi yapı Kral Mezarı olarak bilinen ve tarihi M.Ö 4. yy’a dayanan Uzun Çarşı’nın üst bitiminde yer alan Aslanlı Lahit ve zeytin ağaçlarının arasından Kaş’ın muhteşem turkuaz denizine bakan Antiphellos Antik Tiyatrosu’dur. Geceleyin çarşı içinden ya da liman tarafından Kaş’ın ardında yükselen dik yamaçlara baktığınızda kayalara oyulmuş kaya mezarlarının aydınlatılmış görüntüsünü de görebilirsiniz. Antik tiyatro yolunda Hellenistik Tapınak kalıntıları, Küçükçakıl plajlarına giden arka yolda deniz feneri manzaralı bir bankın hemen yanında duran dev bir lahit ve pazar yerinin tam ortasında, onca curcunaya rağmen ayakta kalmak için direnen başka bir lahit de en bilinen kalıntılar arasındadır. Bunların dışında zaten Kaş’ın taşı toprağı Likya tarihidir ve paha biçilmez bir kültürel değere sahiptir.
Gezme kısmını bitirdikten sonra yanınıza buz gibi bir beyaz şarap alıp, Antiphellos Antik Tiyatrosu’nun en üst katına çıkarak günbatımını izlemeyi ve kadehinizi bize bu güzellikleri bırakan Işık Ülkesi’nin insanlarına kaldırmayı unutmayın.